30 Mayıs 2010 Pazar

yok

Öyle heyecanlıyım ki. Gelicem, inicem havalimanına ve sevgilim beni karşılayacak.
Uzaktayken daha bir yokluğunu hissettim. Onsuz kolum kanadım kırık gibiydi. Yanımda olsa dedim. O buraları severdi dedim. Yoktu, ama olsun. Gelicem, inicem uçaktan ve onu görücem ya olsun. Beni yemeğe götürür, ona heyecanla anılarımı anlatırım. Sonra akşam sarılır uyurum dedim.
İndim. Körüğe ayak basar basmaz telefonumu açıp aradım, geldim diye.
"Mesajımı almadın mı?"
"Ne mesajı? Yeni indim ben"
"Ben yemek sözü vermiştim, saati uyduramadım, sana gelemiyorum"
Gözlerim dolmaya başladı. "Peki" dedim, ağladım. "Çok kırıldım" dedim.
"Sen de gel" dedi, "bu daha da ayıp" dedim.
"14 saattir yoldayım" dedim.
"Peki" dedi, "akşam dönerken sana geliyim, kendimi affettireyim" dedi.
"İyi" dedim ağlamaklı.
Saat 23'ü geçiyor. Günlerdir yoldayım. Yorgunum. Gözlerim kapanıyor. Yine de arar belki diye telefonumu kapatmıyorum.
Biliyorum beni incitmek için yapıyor. Umurunda değilim artık. Gözlerim doluyor sürekli, ağlamamak için zor tutuyorum kendimi. Ya da tutmuyorum, ağlıyorum. Ama yine de umduğumdan az geliyor gözyaşlarım.
Yanağımda stresten çıkmış uçuğun izi hayat boyu kalacak, hiçbir zaman silinmeyecek. Kalp yarası iyileşir mi merak ediyorum.
Saat 23.12. Yok.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder