11 Aralık 2010 Cumartesi

kar

İstanbul'a bu kadar kar yağıyor işte!! Sulu sulu. Anlamsız. Yoğun bir fırtına ve yağmur. Hiçbir yer beyaz olmuyor. Sadece evlerin çatıları. Bir de tepelere çıkarsanız görebilirsiniz.
Karda bata çıkamıyorum, ayaklarımın altında o sesi duyamıyorum. Yumuşak yumuşak yürüyemiyorum. Eve geldiğimde omuzlarımdaki beyazları silkeleyemiyorum.
Nolur yağsa şöyle mis gibi, nolur!

10 Aralık 2010 Cuma

mazi

Eski resimlerime baktım. Çok eski değil de birkaç sene öncesine.
Ne kadar zayıfmışım, ki o zaman bile fazla geliyordu kilolarım.
Bir de ne kadar mutlu, ışık saçıyorum fotoğraflarda, gözlerim parlıyor.
Ne oldu da böyle oldum, hatırlamıyorum

5 Aralık 2010 Pazar

özlem

Bugün öyle konuştuk, ne güzeldi. Dışarıda bembeyaz karı gördüm. Kar yağıyor dedin, göremedim ama hayal ettim. Bembeyazdı her yer, ne güzeldi. Evin ne kadar sıcaktı, ne kadar sessizdi her şey, ne kadar huzurlu...

Yanında olmayı da hayal ettim. Bembeyaz karda yürümeyi, bisiklete binmeyi, karın yağışını seyretmeyi. Birkaç gündür hep bunları hayal ediyordum da üzerine tuz biber ektin.

Geçen yıl karda çıkardığım sesleri düşünüyorum, lapa lapa yağarken yaptığım yürüyüşleri, bisiklete binişlerimi, düşüşlerimi... Nasıl özlüyorum şimdi. Bembeyaz karı özlüyorum. Noel havası ne güzeldi, ne kadar ışıl ışıldı her şey. Keşke diyorum sokakta sıcacık şarap içmenin tadını daha fazla çıkarsaydım.

Hep olmayanı istiyorum, olmayana özeniyorum ben. Başka hayatlara, başka evlere, başka ülkelere, başka dillere, başka ailelere... Hep başka yerde olmak istiyorum. O yüzden ait hissetmemem kendimi ne kendi evime ne sevgilimin evine. O yüzden kaçmayı, gitmeyi özlemem. Kök salamıyorum ne bir yere, ne de kimselere.

cezalı

Uzundur yazmıyorum. Yazacak bir şeyim olmamasından değil herhalde, kendimi çok yalnız hissetmemden. Biliyorum okuyanlar var ama, herkes çok sessiz. Sanki kimse yazdıklarımı önemsemiyormuş gibi. Sosyal medya hastalığına, varsa yani böyle bir hastalık, işte ona yakalandım. Kimse yorum yapmayınca, okunmuyormuş ya da önemsenmiyormuş hissine kapılıyorum. Sadece burada değil, facebookta da aynı şeyi hissediyorum. Ya evet komik biliyorum ama elimde değil düşünüyorum işte :))

Zaten beni bu düşünmek mahvediyor. Çok düşünüyorum. Gerekli gereksiz düşünüyorum. Sürekli bir tartma halindeyim. O zaman da hatalar peşimi bırakmıyor, yapışıyorlar ve ne yaparsam yapayım çıkaramıyorum. Yaptığım güzel şeyleri değil de hatalarımı düşünüyorum. Suçluluk duygusu beni bitiriyor. Kendimi de cezalandırıyorum. Devamlı ceza arıyorum. Ya ölüyorum, ya hastalanıyorum, ya yalnızlığa mahkum oluyorum, ya ömür boyu işsiz kalıyorum, ya da kendimi silik beceriksiz ilan ediyorum. Cezalıyım ben, ama tahtanın önünde tek ayakta durmuyorum, cezalı olduğumdan kimsenin haberi yok, öyle kendi kendimi öldürüyorum.

Keşke her şeyi daha ağırdan ve hafif alabilseydim. Keşke hayatı hafife alabilseydim. Keşke çevremde mutlu olabilecek bu kadar çok hem de bu kadar çok sebep varken mutlu olabilseydim.